kimden: deniz bağan
başlık: ustama...
biçim: elektronik posta metni
“her bir gün büyüyen bir yürekle dikildim ustanın karşısına.
“aç avuçlarını” dedi.
soluklarımın hızını değiştirmemeye özen göstererek, en derinden bir nefesle bütünleştirdim evrenin havasını, sonra ağır ağır açtım avuçlarımı...
“ne görüyorsun?” dedi.
suskundum... gözlerim görmüyordu, ama ağırlığını hissediyordum avcumdaki şeyin, nemini, kokusunu... ama gözlerim, ne bir renk ne bir biçimle karşılık veriyordu bu algılara...
“sana yalnızca avuçlarını açmanı soyledim, ve ne gördüğünü sordum...” dedi usta, hala gözlerimde olmayan gözlerinde tatlı bir gülücüğün pırıltısıyla; sanki bir çit kırılmıştı o an, bir baraj çökmüş, bir duvar yıkılmış, kutsal metinlerin birinde dendiği gibi bir perde kalkmıştı sanki...
yumdum gözlerimi...
bir avuç toprak, binlerce gelinciğe, ağaca, meyveye, ota, tohuma, çocuk kahkahasına gebe, ıslak ve buram buram kahverengi bir avuç toprak... döndüm, sessizliğimle başbaşa bıraktım toprağı. önce toprak sustu, sonra ben... sonra kapandı dünyanın tüm kapıları... artık soluğum rüzgar, gövdem toprak, her derin nefesimle büyütüyordum bedenimde dişilden çağlayan aşkı - yemyeşil, ıslak ve gerçek canı. sanki göğsümden fışkırıyordu çimen kokusu, sanki saçlarım savruluyordu başak tarlaları olup... içimde kımıldanan bin bir böceğin fısıltısıyla uyanıyordum her an yeniden. her an yeni bir gülücük, yeni bir doğum yok muydu kucağımda? bir buzağının ilk adımlarıydı karnımın üzerinde dolaşan, bir salyangozun ıslak öpüşüydü parmakuçlarımı yalayan...
işte evren en sıcak yatağında uyuyor ve ben beni örten gecenin büyüsüyle ısıtıyordum koynumda yatan tüm canları. ve içim o kadar canlanmış, dinlenmişti ki uyanmayabilirdim ustanın tatlı sesi bir kahkaha, ama uslu bir kahkaha gibi çınlamasaydı kulağımda:
“ne görüyorsun?..”
gözlerimi açtığımda avcumdaki nemli toprağı görebiliyordum, ve içinden usulca kıpırdanarak çıkan, beni kaybolduğum güzel dünyadan koparmamak için sessizce filizlenen zarif çiçeği...
usta bana hala bakmıyordu, ama nemliydi sanki gözleri -bana gözlere büyümüştü içim belki de ve düşmüştü bir girdap gibi...
ben avcumdaki yemyeşil canın büyüsüyle sarhoşken,
usta hafif bir meltem gibi sessizce kalkmış ve
esivermişti zaten uzaklara...”
bu, senin bende yansıyan bir damlan yalnızca.
seninle tanıştığım o ilk “soluk” ve
sonra gösterdiğin kocaman dünya.
her karanlığımda yağdırdığın ışığın,
gülüşümle büyüyen gülüşün,
aynada göremediğimi senin görüşün ve
kahkahan – örten tüm kırılganlığını... ustamsın.
deniz
Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder