Pazartesi

kimden: “malina”
başlık: ...
biçim: elektronik posta metni

Ne ağır bir yük çekiyor bizi kendine... aydınlık bir mum alevi gibi aynadan yana çevirdiğimizde yüzümüzü, aksak bir görüntünün zamana doğru akmasıyla karşılaşırız.
Daha derinde olanı, karanlık güçlerin elinde acıyla sabitleşen dilin dönemediği tutukluk en sonunda, en başındaymış gibi arsız ve zamana etkisi görülmeyen atların çekebildiği düş görünümüyle karşımızda olanı bizden önce görecek olanı bekleriz.
Bütün renklerin dost olduğu, biri diğerinin yerini alabilecek gecede içe doğru atılmaya başlayan adımlar ağır ve yeknesak anlatılmaya çare olmayan bir hastalık gibidir aynada.
Altında kirletileni, üstünde dolaşan renk dalgalanmaları bastırır... unutuşa doğru gidilir.
Zamana eş bir gidiştir bu ensiz ve biçimsiz yansımalarda gördüğümüz kendimiz, aslında rüzgara tutulabilecek sakınımlar arasında acıyı kaynağından çekip alıp sahiplenecek gücümüzle aşağılar bizi...
Ve aynada belirginleşen görüntü tüm duyularıyla, önce ellerin dokunumunu yasaklar... göz en azından takip edebileceği diğer duyuların eldeki renklerle örtülmesini düşler..........
Ve ayna arsız bir oyun sahnesinde aralanan perde gibi; açığa çıkaracağı yine kendimizdir...
En sonunda bilmemiz gereken de yine bizim bu aralanmada perde kapanmadan önce... gözlerimiz sımsıkı ve hiçbir yanılgı olmadan, hafif bir tebessümle aynadan görüntümüzün silinmesidir. Hayatın , düş görmeyle bilince erdiğini bize ayna gösterir;
unutturan yine o'dur.

Hiç yorum yok: