kimden: mine
başlık: isimsiz ayna
biçim: elektronik metin dosyası
Bu bir mektup ; Sergilenebilir ama ayna olmayı başarabilir mi... Ve bu bir ayna ise ne kadar doğru gösterebilir ya da dünyadaki hangi ayna “en O’’ haliyle gösterir üstüne düşeni... belki tek bir anına, bende en çok kalmış anına dair olmalıdır sana yollayacağım ayna...
Böyle çocuksu bir merak mıdır? Kimde en çok ne oldum sorusu mudur aynalarını istemeye iten seni?
Biliyorum bunlar sana sorulmaması gereken sorular, ama geldiği yer sen olan sorular... Yanıtlar ise aynalarından sakladığın sende...
Kendimi birden ortasında bulduğum, -tembelliğimden değil!- ama, asla katılmayacağımı söylediğim bir oyunun bende yarattıkları bir yana, oyunun yaratıcısının ve oyunu izleyeceklerin gözünde beğenilme kaygısını nasıl yeneceğimi düşünürken; sergilenme iznini vererek gönüllü katıldığım noktada;
Sevgili (bu kadarı olsun su üstünde kalmalıdır) Hakan,
Somut uzaklıkların olduğu bir yerdeyim...
Karşı konulması zor, belki de bir noktada imkansız isteğinin daha bana ulaşmadığı yerde, çok başka yerlerden gelen merhabam nerede kaygısı ile duruyorum...
Merhabayı gönderen çağrı belli ki seslerimizi çok daha önce ve sessizce bırakmıştı bir yerlerimize. Tanıdık bildikti bir yerlerden de nereden olduğunu çıkartamamıştık.
Öyle bir yakınlık duygusuydu gelen ve aynaya düşen ilk renkti bu duygunun sarısı. –Benim sarım- Boyayabilseydim keşke..
Uykuya giderken ve uykudan dönerken hemen yanında asılı aynada her an sana değişen yansıman, üzerime düşen her yansımada da bana değişmeye devam ediyor..
İşte tam burada fark ettirdin sabitleyemeyeceğimi; akışı, renkleri... Su akmaktaydı ve anladım sürekli öğrencisi olacaktım aynacıların. Sır dökmekse zor sanattı...
Sorular çoğalttım tanımakla seni... Yanıtları var mı? Sende mi? Bilmiyorum?..
“Hissizliğe geçme ve hayatına neşeyi çağırma’’ (tümcesini öğrettiğin için teşekkür, ifade etme zorluğuma çare oldu ve tembelliğime) durumu gerçekten var mıdır? Ya da en ilkel güdümüz kendini korumanın ve istemediğimiz çağrılardan kaçmanın kolay yolu mudur? Ten teni çağırdığında, ruhun kaçmak istiyorsa kapısı mıdır bu tümce ruhunun?
Ve
Bu hakkı verdiğin için dile gelen tümcem için teşekkürler;
“Keşke tenimi çağırırken yolladığın gülümsemeleri, ruhun kaçarken de bırakabilseydin”
Böyle mi hissettim- evet –
Dedim ya hangi ayna “en o’’ haliyle gösterebilir ki ...
Bir gece sana aynandan yansıyan “salt huzur’’ bir öyküye bir resme, bir heykele, bir görüntüye ya da nesneye dönüştürülebilse kalır mıydı sende ve bende...
Dönüştürülemediği için mi sen dağıldın, ben korktum...
En gerçek tümcelerinden biriydi ve nereye gideceği belli olmayan yolculuğumuzun “erken durağında’’ ilk algıladığım sana dair gerçek; “izlemeyi severim ben, izlenmeyi değil’’. Senin de oyuncusu olabileceğin tek oyun muydu aşk... Bu yüzden mi artık sadece yaratıcısı olduğun, bir türlü katılmadığın oyunlar var?
İçimde açılan kapıların ilk çalanı, çocukken de zillere basıp gizlenir miydin kapısını çaldığın odalardan...
Oysa kahini olabilmiştin içimdeki tüm odaların... Senin içimde varolduğun yeri imgelemeye çalışırken gördüm ki, hayata karşı kıpırtısız halimi iteleyip harekete geçirecek kadar güçlüydü senden gelen bilgi... Dokun diye uzattığımı, hemen seçip tanımandandır, dokunduğun yeri güzelleyip çıkarmandandır güzel rüyalı sabahlara, kapanması bazı yaraların usulca ve sessizce...
Ne kadar gidebilirim dese de kalmak istediğine inandığım senin, yalnızlığının hüzünlü haliyle düştüğü aynan oldum. Sevinçli kılabilmek isterdim..
Yukarda yazdıklarım bir yana hepsini bırakıp şöyle almalıyım belki “aynamı istiyorum’’ çağrısını gerisine bakmadan hiç;
İstiyorsan buradayım, yaklaşmadan asla göremezsin, gelip almalısın!
Ya beğenmezsen aynandaki görüntüyü, yumruklayıp kırarsan ya!..
Kaçmalıyım hemen.
Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder