Pazartesi

kimden: “postleylek”
başlık: ayna ve çığlık ve ötesi
biçim: elektronik posta metni

SENİNLE YAPILAN SÖYLEŞİYİ İLGİYLE OKUDUM. Bunun sebebi etkinliğini samimi bulmakla birlikte nasıl bir insan olduğun noktasında N. D.'nin yorumları dışında bir kanaat sahibi olmamamdır. Sonuçta samimi olduğun noktasındaki inancımın pekiştiğini söyleyebilirim. Yine de aynan değilim ve yaptığın işte samimi olman seni sorgulayamayacağım anlamına gelmez. Bu korkunç diyalektiğin bir parçası olmamayı tercih ederim. Zaten doğal durumumuz da bunu mümkün kılmıyor. Tabii ki, etkinliğin yapıldığı andan itibaren sahibinin bağlamından çıktığını düşünürsek, yani sanat etkinliğinin özgürleştiğini kabul edersek -ki ben öyle kabul ediyorum- küçük bir yorumla olaya katılmamın bir sakıncası olmayacaktır herhalde.

AYNA İMGESİNİ HER ZAMAN ÇEKİCİ BULDUĞUMU İTİRAF ETMELİYİM, AYNI ZAMANDA AYNALARI ÜRKÜTÜCÜ BULDUĞUMU DA... AYNANIN ÜRKÜTÜCÜLÜĞÜNE HER ZAMAN BİR BAŞKA ÜRKÜTÜCÜ İMGE OLAN "ÇIĞLIK" İLE KARŞILIK VERDİĞİMİ DE SÖYLEMELİYİM. Yani hiçbir zaman senin yaptığın gibi aynalarla oynamayı tercih etmedim. Her ne kadar yaptığın etkinliğin tasarımlanmış bir edim olmadığını söylesen de, bunun senin kurguladığın bir oyun olduğunu ve hatta bu oyunun taraflarının da ne denli kaypak zeminlerde durduğunu kabul etmelisin. Zaten kaypaklığını bir kenara bırakalım, çoğu zaman bir zeminden bile yoksun olduğumuz bir dünyada yaşıyoruz. PEKİ OYUNUNUN TARAFLARI:

BEN – ONLAR (BEN'İM DIŞIMDAKİLER)... BEN-ÖTEKİ (SADECE "ONLAR" OLMAYANLAR)... ÖZNE – NESNELER (DİYALEKTİĞİN SONUNDA ÖZNE OLABİLENLER)... BÖYLECE TARAFLARI OLAN BİR OYUNUN İÇİNE GİRMEK İSTEMENİN
SEBEBİ NE OLA Kİ??!!! TANRI OLMA İSTEMİ Mİ?? YOKSA SAHTE OLMA İSTEMİ Mİ???

İçinde duruyorsan sahtesin, dışarıdan bakıyorsan tanrısın.

Ama sonuçta sen varsın-"ben" olarak... Çünkü her türlü rasyonel tasarımın merkezinde bir "ben" olmak zorundadır. Ben_ zeka ürünü her türlü yaratımın kusursuz öznesi; tıpkı zeka ürünü her türlü yaratımın zavallı nesnesi olduğu gibi. Bu iğrenç diyalektik yüzünden etraf çürümüş insan kalıntıları ile dolu... RADİKAL ÇÖKÜŞ...

SİZ!!! Tarihin şahitlik ettiği en sanatsal tipler, makyaj üstadları, iyi adam rolünün usta artistleri, çekici görünüşlüler, diksiyon şampiyonları, tezelden işbitiriciler, boş zamanlarını en iyi değerlendirenler, zaman yiyiciler... Taptığınız üstünkörülük ve yüzeysellik tahmin edemeyeceğiniz kadar derindir. Siz kurbanlar, feda edilmektesiniz bu tanrısızlığa, belki de tanrı severliğe, yani telef olmaktasınız. NEDEN "VAROLMAK" GİBİ KÖKTEN BİR SEÇENEK OLDUĞU HALDE BÖYLE OYUNLAR OYNAMAK İSTERSİNİZ Kİ??!! NEDEN PAZARYERİ SİNEKLERİNİN İÇİNE BÖYLECE DALARSINIZ Kİ??!!!

Sayın HAKAN AKÇURA... Hayatı yaşantılamak artık sıkıcı mı geliyor? :))))

Ben daha köklü bir eyleme çağırıyorum sizi: ÇIĞLIK...

Borges'in, ayna imgesini işlediği hikayesini bilirsiniz. Aynanın içindeki o apayrı dünyadan bahseder. O öyle bir dünyadır ki, bizim en iyi bildiğimiz ama aynı zamanda hiç bilmediğimiz... Bir gün tılsımın bozulacağını ve aynanın içindekilerin özgür kalacağını söyler Borges.

Ben tılsımı bozacak şeyin ÇIĞLIK olacağını düşünüyorum. Eğer gerçekten eğlenmek istiyorsanız ve aynadakilerle kökten bir şekilde tanışmak istiyorsanız sizi çığlık atmaya çağırıyorum. kökten olabilenler için....

"çok erken geldim, vaktim henüz gelmedi... bu muhteşem olay henüz yoldadır, ulaşmadı henüz insanların kulaklarına o...."
nietzsche

Hiç yorum yok: